Umutcan İle Mesleklere Yolculuk I Cem Arıdağ ile Röportaj

Umutcan Bozkurt
6 min readMar 23, 2022

--

Merhaba,

Umutcan İle Mesleklere Yolculuk’un bu haftaki konuğu Ünite İletişim Yaratıcı Stratejilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Cem Arıdağ.

Cem Bey’in kariyer hayatından, deneyimlerinden, görev ve sorumluluklarından, reklamcılıkta doğru bilinen yanlışlardan, kriz iletişiminden ve daha fazlasını konuştuğumuz çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Ayrıca kendisinin enerjisine hayran kaldım.

Röportajımızın sizin için de faydalı olacağına eminim.

Kendinizden ve çalışma deneyimlerinizden bahseder misiniz?
1983 İstanbul doğumluyum, kendimi iletişimci olarak tanımlıyorum. Lise eğitimimden itibaren reklamcılık istediğim bir alandı. Üniversite tercihimde birinci sıraya Bilgi Üniversitesi Reklamcılık, ikinci sıraya Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler, üçüncü sıraya da yine Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünü yazmıştım. Gitmek istediğim alan reklamcılıktı zaten o da oldu.

Üniversitede Atilla Aksoy, Celil Oker, Senem Burkutoğlu gibi çok değerli hocalardan eğitim alma şansım oldu. Benim eğitim gördüğüm dönemde 360 derece iletişim, dijital dünya çok konuşulmuyordu. Reklam yazarlığı deneyimim oldu, Amerika’da gazetecilik yaptım. 2012 yılından itibaren de Ünite Edelman’da Yaratıcı Stratejilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak çalışıyorum. Bütünleşik bir yaklaşım ile kreatif ve dijital tarafı yönetiyorum.

Bana mesleğinizi anlatır mısınız, görev ve sorumluluklarınız nelerdir?
Ajansta entegre bir şekilde çalışma anlayışımız var. Ben reklamcılık kökenliyim, reklam yazarlığı yapıyordum. Eğitim aldığım dönemde Facebook hakkında konuşuluyordu ama “bunu işe nasıl adapte ederiz?” kısmı konuşulmuyordu. Pace Üniversitesi’nde Medya ve İletişim alanında yüksek lisans yaptım. Orada sosyal medyanın yükselişini görmeye başladım ve sosyal medyanın iletişimde ne kadar büyük bir yere sahip olduğunu ve önemini daha iyi gördüm. Beynim artık multidisipliner bir şekilde çalışmaya başlamıştı. Markalar açısından da sosyal medyanın ne kadar önemli olduğunu, sosyal medyanın sadece sosyal medya yönetimi olmadığı, oradaki iletişimin; kriz iletişimde, itibar yönetiminde ve sosyal medyada çok önemli bir yer tuttuğunu gördüm.

Markalar sosyal medya yönetimine son 2 yıldır daha mı önem vermeye başladı, bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Sosyal medya, markaların vitrini.

We Are Social raporu bu alanda en çok takip ettiğim rapor. Raporda çok dikkatimi çeken bir grafik vardı. “İnsanlar bir marka hakkında fikir sahibi olmak için ilk neye bakıyorlar?” sorusu. Grafikte gördüğüm analizde insanların %50’sinin bir marka hakkında fikir sahibi olmak için o markanın sosyal medya hesaplarına baktığı oldu. Bu da sosyal medyanın varlığının ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi. Ben bir marka hakkında fikir sahibi olmak istiyorsam öncelikle Instagram hesabına bakıyorum. Orada markanın ne yaptığını, tasarım dilini ve ses tonunu görebiliyorsunuz. Klişe bir tabir olacak belki ama sosyal medya markaların vitrini. Dolayısıyla bir markanın sosyal medyada olup olmamasının artık tartışma konusu olmaktan çıktığı bir dönem olması gerekiyor.

Departman yapılanmanız nasıl, hangi alanlarda çalışanlar bulunuyor?
Ünite İletişim olarak kurulduk, halkla ilişkiler ajansıydık. Medya bölümü, etkinlik bölümü ve marka ekibimiz var. Zamanla dönüşen dünyada yeni departmanlar kurduk. Dijital tarafta, kreatif ekibimiz, içerik geliştirme ve sosyal medya alanında çalışanlarımız var. Ben dijital ve kreatif departmanı yönetiyorum. Burada herkesin iç içe çalıştığı entegre bir çalışma anlayışımız var.

Bu mesleğe yönelmenizdeki etken nedir?
Reklamcılık alanı bana uzak bir alan değildi. Annem reklam ajanslarında çalışıyordu. Annem (Işıl Arıdağ) Ünite’nin kurucu ortaklarından birisidir, kendisi de iletişimcidir. Sözele yatkındım ve hep reklam alanını isterdim, liseden itibaren aile işi olan bir şey de olduğu için bu tarafa yönelmek hep aklımdaydı zaten.

Bu mesleği yapacak kişilerde bulunması gereken yetkinlikler nelerdir?

Benim geçen seneki, geçen haftaki hatta dünkü bilgim yeterli değil. Bizim mesleğimizde her gün öğrenci olmak gerekiyor.

Biz doktor veya pilot değiliz, bu alanda spesifik bir özellik yok aslında. Ben aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi’nde dijital reklamcılık alanında yarı zamanlı ders veriyorum. Öğrencilere ders anlatıyorum, burada karşılıklı bir şekilde öğrenme süreci var, her gün öğrenci olduğumu düşünüyorum. Benim geçen seneki, geçen haftaki hatta dünkü bilgim yeterli değil. Bizim mesleğimizde her gün öğrenci olmamız, öğrenme açlığını hep sürdürmemiz gerekiyor.

1 hafta dijital ile ilgilenmediğiniz zaman geri döndüğünüzde kendinizi geride kalmış hissedebiliyorsunuz. Mesleğimizin en büyük özelliğinin kendimizi sürekli geliştirme ve adaptasyon kabiliyeti diyebilirim. Koşullara adapte olmalıyız, adapte olmakla da kalmayıp öngörmeliyiz. Parçaları birleştirmek ve yeni trendleri çalışmalara nasıl uyarlayabileceğini de bilmek gerekli.

Sizce mesleğinizin avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Dezavantaj olarak sınırlarının çok çizilemediği, bazen soyut bir iş olduğu için işlerin suistimale açık olması, çok göreceli olması ve birini mutlu etmenin bazen kolay olmadığı bir iş olduğunu söyleyebilirim. Avantaj olarak kendimizi sürekli geliştirebiliyor olmamız. Birçok şey öğrendiğimiz için de muazzam bir bilgi ile doluyoruz.

Farklı sektörlerden bambaşka bilgileri beynimize alıyoruz. İzlediğimiz her şey, okuduğumuz her şey, gezdiğimiz her yer ve konuştuğumuz herkes bize bir şey katıyor ve mesleğimize yansıtabileceğimiz bir bilgiye sahip olabiliyoruz. Yaptığımız hiçbir şey boşa değil. Sürekli öğrenmek, sürekli bir şeyler bilmek ve araştırmak işi avantajlı yapan ve keyifli hale getiren bir durum.

Reklamcılıkta doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

Reklam etkili bir şekilde kullanıldığında iyilik içinde oldukça önemli bir araç.

Reklamın iyisi kötüsü olmaz anlayışı bence reklamcılıktaki en büyük hata. Kötü göreceli bir şey ama bazen kendi reklamını kötü yapıyor da, ses getirmeye çalışıyor gibi düşünenler oluyor. Bu tarzda düşünenler yanılıyorlar bence. Kötü bir reklam bir markayı çok rahat dibe çeker, unutturur. İyi bir reklamda markayı tüketici tarafındaki algıda bambaşka bir seviyeye getirir. İyi reklam derken tek bir reklam veya televizyon filminden bahsetmiyorum. Genel bir iletişim stratejisi ve kampanyadan bahsediyorum. Birinci unsur reklamın iyisi kötüsü olur. İkincisi de pazarlamacı/reklamcı binaya giremez anlayışı. Sadece tabela yapanlar bile reklamcıyım diyor. Kullanımında yanlış bir algı var, herkesin reklamcı olduğunu söylüyorlar. Reklamcı nedir açısından bakıldığında çok derinliği olan bir meslek.

Ben reklamın insanlığın ve doğanın iyiliği için de kullanılabileceğine çok inanıyorum. Bir ifade vardır; “Reklam insanların ihtiyacı olmayan şeyleri, ihtiyacı varmış gibi gösterir.” Reklam iyilik içinde kullanılır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsel yönelim eşitliği, sürdürülebilirlik, hayvan hakları, insan hakları vb. için kullanılabilecek müthiş bir araç. Dolayısıyla reklam etkili bir şekilde kullanıldığında iyilik içinde oldukça önemli bir araç.

Herhangi bir kriz yaşadınız mı, yaşadıysanız nasıl yönettiniz? Kriz yönetiminde dikkat edilmesi gerekenler nedir?
Yine bize ihtiyaç olan konulardan bir tanesi. Birincisi her krizin kendine ait bir karakteri var. Oturup nasıl yönetileceğini dair çok ciddi planlama yapılması gerekiyor. Öncelikle krizin nereden çıktığını analiz etmek gerekli. Her krizde farklı bir yöntem ve strateji uygulamak gerekiyor. Bazen sessiz kalmak gerekir, bazen kamuoyuna duyurmanız gerekir, bazen de özür dilemeniz gerekebilir. Doğru marka elçisini de belirlemeniz gerekiyor. Krizi iyi analiz edip ve markaya kriz buradan çıktı, insanlar bunları söylüyor ve bizim önerimiz budur demek gerekli.

Sosyal medya tarafında krizlerin alev alıp ve söndüğü gibi bir yanlış algı var. Alev alıp sönmeyen krizlerde var bu yüzden her krizi çok önemsemek gerekiyor. Krizlere panik olmadan yayılacakmış gibi ama nasıl olsa geçer gibi bir yaklaşımda da bulunmadan yaklaşmak gerekli.

Sizce şirketler pazarlama veya kurumsal iletişim departmanına neden ihtiyaç duyuyor? Neden bu alanda bir destek almaları gerekiyor?

Tüketiciler bir markaya sırt çevirdiklerinde, inanmadıkları zaman kendileri bununla kalmıyor, çevresindekileri de o markadan uzak durmaları gerektiğine dair ikna etmeye çalışıyor.

Kurumlar işler yapıyorlar bu işleri anlatamadıktan, pazarlayamadıktan sonra bir anlamı yok. Günümüzde sosyal fayda odaklı marka olmak gibi bir gerçek var. Markalar sosyal fayda odaklı iş yapış biçimini merkezine koymak zorunda. Yapılan bir araştırmada insanların üçte biri markalara güvenmek istiyor. Sırt çevirdiklerinde, inanmadıkları zaman kendileri bununla kalmıyor, çevresindekileri de o markadan uzak durmaları gerektiğine dair ikna etmeye çalışıyor. Etki ettikleri insan sayısı fazlaysa zaten burada bir kriz oluşuyor. Bunu yönetebilmek için de bir strateji ve yaklaşım gerekiyor. Bu iletişimi sürdürecek departmanlarda bizim bulunduğumuz departmanlar.

Çağımızın bu önlenemez dijital yükselişine ve değişen pazarlama süreçlerine karşılık kurum olarak nasıl bir süreç izliyorsunuz?
Birincisi dönüşmezsen yok olursun. Güçlü olmak yeterli değil, esnek olacaksın, adaptasyon kabiliyetin olacak. Bazı şeyler çok hızlı değişti, pandeminin gelmesi gibi. Bir anda evden çalışmaya geçtik bu öngörülemez bir şeydi. Yeniliklere ve değişimlere hızla adapte olmak ve daha zoru bazı şeyleri öngörmek çok önemli.

Bazı değişimleri görmek, nelerin gelebileceğini tahmin etmek o yüzden verileri okuyup dünyanın ne yöne gittiğini anlamak gerekli. Biz trendleri takip ettiğimiz gibi hangisinin tutup hangisinin tutmadığını öngörebilmek için gayret ediyoruz. Ajans olarak aynı şekilde markamızı da yönlendirmemiz gerekiyor. Dönüşmezsek, dinamik olmazsak, adapte olmazsak ve esnek olmazsak ayakta kalamayız. Biz bunun farkında olarak bütün dönüşümleri yaşıyoruz ve bunları da mümkün olduğunca hızlı ama sağlam bir şekilde yapmaya da gayret gösteriyoruz.

Bu alanda okuyan öğrencilere tavsiyeleriniz neler olur?

Bir önceki kendilerinden daha iyi olmalı, kendilerini geliştirmeli, öğrenmeye aç olmalı ve derinlemesine araştırma yapmalılar.

Bilgiye ve bilmeye aç olmak çok önemli. Her gün öğrenci olma zorunluluğu ve kendini geliştirme zorunluluğu gerekli. Bilgi yer tutmaz, alabildiğin kadar alman gerekli. Her gün bir gün öncekine göre daha çok bilmeye çalışmaları gerekiyor. O zaman bir yerlere gelebilirler. Kimseyle de rekabet etmemeleri gerekiyor, en büyük rakipleri kendileri olmalılar. Kendileri bir önceki kendilerinden daha iyi olmalı, kendilerini geliştirmeli, öğrenmeye aç olmalı ve derinlemesine araştırma yapmalılar.

Sevgili Cem Bey’e keyifli, enerjik ve bilgi dolu röportajı için çok teşekkür ederim.

Diğer röportajlarıma buradan ulaşabilirsiniz;
Deniz Kaan Akoğlu İle Röportaj
Hakan Akar İle Röportaj

Merve Taşdemir ile Röportaj
Yusuf Ziya Yüce İle Röportaj

--

--

Umutcan Bozkurt

Dijital İçerik Üretici I Kurumsal İletişim I Halkla İlişkiler